Bak postacı geliyor

Salı günü ikinci denge terapisi randevuma gittim. Randevuya gittim demek kadar kolay gitmiyorum. Buradan hastaneye gitmek için ya otobüse binmem gerekiyor ya da araba kiralamam - sahi bundan bahsetmiş miydim, daha önce? Bakamayacak kadar üşeniyorum. Hatırlamıyorum da... Yaş almakla MS semptomları arasından seçim de yapmıyorum, bu konuda.😊 Dolayısıyla bahsetmediğimi varsayıyorum.

Kısaca, hastaneye otobüsle gidiş yaklaşık 50 dk., eh benim bir de pandemi nedeniyle kamu taşımasına mesafelenmem var. Bu nedenle araba kiralıyorum. Ya bildiğimiz araba kiralama şirketinden. Ya da, zipcar ayarlıyorum. Burada oturduğum eve 10 dk. yürüme mesafesinde bir zipcar vardı, mesela. Pek matah bir tarafı yoktu; ama 10 dk. mesafe buranın şartlarında pek yahşi. Ama işte, geçen ay mekanik bir arıza nedeniyle bakıma alındı. Alınış o alınış...

En yakın diğer seçenek 20 dk. yürüme mesafesinde - google haritaya göre 20 dk. - benim adımlarıma göre 30 dk. mesafede bir araba. Kia, fıstık yeşili .))) Adı da, Shanan. Zipcar'da her arabanın bir adı var. İşte geçen Salı Shannan'la denge terapisinin ikinci kontrolüne gittim. Bir önceki Salı gittiğim kontrol sonrasında verdikleri hareketleri dört gün yapabilmiştim - doğrusu üç buçuk gün olabilir. Böyle konularda kendime bile yalan söylemekte ustayım. Bu kez yine 45 dk.lık bir kontrol sonrasında eskilere yeni hareketler eklediler ve bir sonraki Salı için randevu aldım. 

Ama önümüzdeki hafta Perşembe günü rutin MR'larım var. Denge terapisini de o güne yerleştirmeye çalıştım - maalesef. Haftanın iki günü hem araba kiralamak çok pahalıya gelecek, hem dışarıda olmak çok yoracak. Bu durumda bu Salı'yı iptal ettim; bir sonraki Salı'ya kaldı, denge kontrolüm. 

Tabii, yine Pazartesi'den bu yana ne yoga yaptım ne de denge hareketlerimi.

Bunca randevu, denge terapisi, MR arasında postacının ne işi var?

Şu işi var: Geçen Salı insana neşe veren güneşli bir gündü. Serin havada yürümek ayrı keyif. Yorucu, ama güzel oluyor. Evle Shannon'ın park edildiği konum arasında 1.4 mil mesafe var. Ortada bir yerde de postane. Salı günü randevu öncesinde postaneye uğramayı ve beklettiğim iki ayrı bürokratik paketi iki ayrı adrese postalamayı planladım. Yaptım da. Ancak, bürokratik postalamalarda hep olduğu gibi bu kez de beceriksizliğim ön plândaydı. Günün güneşinden, güneşin parlaklığından, havadaki tazelikten, tazeliğin yaydığı müthiş kokulardan ve öten kuşlardan sonra postanedeki kadın çalışanın olumlu yaklaşımı, bıkmadan tüm sorularıma yanıt vermesi, zarfları ayarladığım, adresleri yazdığım ve bir dolu düzenleme yaptığım kısımdan onun arkasında durduğu cam bölmeye geçişim arasındaki sıklığa ve her türlü belli olan sakarlığıma takılmadan sabırla cevap vermesi; sesini yükseltmeden, ya da ülkede sıklıkla karşılaştığım, tamamen anlamsız bir şekilde yanıt verme - yanıt vermeme ve muhtemelen küfretme - örneklerinin tam aksine hep sakin, sabırlı sorularıma yanıt verdi. Ayrılırken belki yüzüncü kez teşekkür ediyordum

Denge terapisi de fena geçmedi. Sonlara doğru yoruldum. Ama çok dert etmedim. Herkes çok olumlu, neşeliydi. Pandemiye rağmen böyleydi. Gerçi bu grup genelde anlayışlı, sakin, huzurlu. Ama bu kez havada ayrı bir sevinç vardı. Güneştendir. 

Kesin öyledir.

Sanırım buzlarımızı, mesafelerimizi, kızgınlıklarımızı, sevmemelerimizi ve hırçınlığımızı güneşe tutmak çok yahşi oluyor.


Güneşli, serin günlerimiz çok olsun.

Postacılar hep olsun. El yazımızı taşıyan mektuplar da...

No comments:

Post a Comment

Note: Only a member of this blog may post a comment.

As I talk about MS

So, here is a bunch of recent responses from those who hear about my MS-life, first time. Some are great, in total solidarity, written, told...