Yorgun İki Gün - COVID 19 Zamanları ve diğerleri

'Kusura bakma,' diye yazdım arkadaşıma; 'yine yorgun bir gündü. Telefona da yetişemedim; söz verdiğim değerlendirmeyi de yetiştiremedim.'

Bir süredir 'kusura bakma, gecikiyorum'; 'kusura bakma, yine yetiştiremedim'; 'kusura bakma, bir süredir her şey üstüste geliyor' cümleleri gündeliğimin rutini oldu. Önceleri sıkça kullandığım, 'aslında geciktiren biri değilim'; 'ilk kez bu kadar gecikiyorum'; 'kendi rekorumu kırdım' cümleleri kısa zamanda, artık normalimin böyle olduğu bilgisiyle 'eh, artık yaş kemâle erdi'ye bıraktı.

MSle yaşadığımı bilen kişiler dışında artık gecikmelerimi yaşıma, yaşla ve yılların yorgunluğuyla gelen konsantrasyon bozukluğuna ve büyük ölçüde içerisinden geçtiğimiz tuhaf toplumsal-siyasal süreçlere vuruyorum. Çok rahat oluyor.

'Fatigue'. İnşaat mühendisi bir arkadaşım tarifleyivermişti: Metal yorgunluğu. Yüzündeki ifadeyi üniversite yurdunda aynı odadaki birleşik ranzaların üst kat komşuluğundan bunca yıla yayılan arkadaşlık-dostluk sarkacından iyi tanırım.

'Metal yorgunluğu' dedi bir kez daha, aynı ifadeyle. Kısacık sürdü. Ne o tuttu ifadesini ne ben görmeye devam ettim - aldık, bir yana kaldırdık. Bilmenin getirisinin olmadığı yeniliklerdendi - o an için.


Belki, bir şansım bu teşhisin 50'ime bastığımda konulmuş olması. 50'li yaşlarla gelen deformasyonla örtülebilen değişikliklerin hastalığı tanımayanlara görünür olması; hastalığı tanıyanlar ise... Zaten onlar doktorlarımız ve bizleriz. Biz de neyin nereden geldiğini sıklıkla karıştırıyoruz. Belki de fikrim doğrudur: 'Hızla yaş aldıran bir hastalık, MS.' Bundan birkaç yıl önce onca yüzebilirken, bir iki yıl içerisinde ritmimde nasıl bir düşüş oldu; bacaklarım gittikçe ağırlaştı. Bundan birkaç yıl önce pilatesi haftada üç gün hiç erinmeden yapabilirken ve esnekliğimi severken, bir iki yıl içerisinde bedenim katılaştı; pilates hareketleri gittikçe zorlamaya başladı. (Not: Şu sıralar kendime uygun bir fiziksel aktivite programı kurmaya çalışıyorum. Şuralardan derleme yapmaya başladım):

https://www.mstrust.org.uk/life-ms/exercise/staying-active-ms
https://www.nationalmssociety.org/Living-Well-With-MS/Diet-Exercise-Healthy-Behaviors/Exercise

Programımı tamamladığımda buradan paylaşırım.

Benim yaşadığım MSte yorgun günler ikiye ayrılıyorlar: Çoğunlukla uzanarak geçen günler; çoğunlukla baygın geçirilen günler.

Birinci tipte,  sabah hiç uyumamışçasına uyanıyorum. Artık süreğenleşen diz, boynumun sol yanı, sağ elimin başparmağı (kullandığım bastondan kaynaklı) ve sırt ağrılarımı fazlaca hissediyorum. Gün boyunca istikrarla kendilerini hatırlatıyorlar. Kahvaltıyı yaparken yoruluyorum; kahvaltı sonrasında 30-45 dakika arası uzanarak dinlenmem gerekiyor. Kendimi zorla dışarı attığımda 500 metre yürüyüp geri dönebiliyorum - ama yere yığılacağım diye korkmuyorum, diyemem. Döndüğümde yeniden 30-45 dakika arası uzanarak dinlenmem gerekiyor. Canım bir şey yemek istemiyor. Hep susuyorum. Ben zaten hep susayan bir insan olageldim. MSle birlikte bu daha da arttı. Anladığım ve bilebildiğim kadarıyla kullandığım ilaçların da bunda etkisi var. Şikâyetçi değilim. Zaten sık tuvalete giderdim; şimdi daha sık gidiyorum. Bundan da şikâyetçi olmamaya çalışıyorum. Birinci tip yorgun günlerin akşamlarında yığılarak uyumaktan ziyade yatağa yorgun girip yorgunluktan uykuyu sabırla beklemem gerekiyor. Ne zaman nasıl uyuyorum bilmiyorum, ama ertesi güne nispeten dinç kalkıyorum. En azından bu var.

Öyleyse ve şu an için birinci tipte yorgun günlerim bir parça ilkgençliğimden bu yana şiddeti azalsa da peşimi bırakmayan migren deneyimime benzetebilirim - migrenli günleri takip eden sabahlarda tuhaf bir hafiflik, neredeyse bir özgürlük hissiyle uyanırdım. Bu kez de benzer bir hafiflik ve buna bağlı görece dinçlik haliyle uyanıyorum. Özgürlük değil, MSden özgürleşemeyeceğim çok iyi farkındayım; MSe mahkûm olduğumun da... Kötümsersem kötümserim; ama yaşamımı MS nedeniyle umutsuz kılmayacağım, kılmamaya en başından söz verdim, sözümden dönmeyeceğim.

İkinci tip yorgun günler biraz korkutuyor beni. Artık alıştım sayılır; alışkanlıkla birlikte korku da azalıyor, pek tabii. Ama her tekrarında ürküyorum; her tekrarı bedenimde yeni bir eksilmeyi beraberinde getiriyor, sanki. Böyle hissediyorum. Ertesi gününde hafif bir yorgunluk oluyor, sadece. Sonrasında gündeliğimi aksama olmadan sürdürebiliyorum - gündeliğimi aynı şekilde sürdürebildiğimden artık emin değilim; zira MSte hiçbir gün bir diğeri gibi olmuyor - her ne kadar, bizleri hımbıllaştırma riski barındırsa da, aynılığın işaret etmesi muhtemel sıkıcılaştırmayı beraberinde getirmiyor.

Bugünlerde uyanamıyorum; kalkamıyorum. Bilinçlilikle bilinçsizlik arasında gidip geliyorum. Korkunç bir baş ağrısı - genelde ensemden başladığını varsaydım ve başımı tümüyle ele geçiren zonklamayan, acıtmayan, salt paralize edici, hareketi engelleyici, uyumayı bölücü ve fakat uyanmayı da engelleyici bir baş ağrısı, bitmeyen bir baş ağrısı oluyor. İlaç içebilmek için bir şeyler atıştırıyorum, bedenimin susuz kalmaması için su içmem gerekiyor. Mideme giren şey kısa bir aralıktan sonra çıkıveriyor. Bu günler keskin, biteviye, bıktırtıcı, bitmeyecek-gitmeyecek gibi görünen baş ağrısıyla ve yemek-içmeyi neredeyse imkânsızlaştıran kusma nöbetleriyle geçiyor. Neyse ki, şu ana kadar sadece bir gün sürdü bu nöbetler/ataklar.

Sonrasında, ertesi gününde bir nev'i kendine gelme süreci geçiriyorum. Bazen yarım gün, bazen tam gün sürüyor bu süreç. Bedenim rahatlıyor. Bir sonraki gündeki yeni ritmimle devam etmeye hazırlıyor kendini - ya da ben böyle olduğunu sanıyorum. Şu ana kadar gözlemleyebildiğim gittikçe daha sık aralıklarla dinlenme ve daha çabuk yorulma dışında kalıcı bir hasar yaşamadım - ya da henüz fark etmedim.

Zamanla şunlara dikkat etmeye başladım:

1. Bira içmeyi çok seviyordum. Bir şişeyi (50) aştığımda ertesi günüm yorgun bir gün oluyordu.
2. Bir kadeh kırmızı şarap hafta sonu akşamlarımı renklendiriyordu. Artık ertesi günün yorgun bir gün olma riskini artırıyor.
3. Geceleri okumayı ve özellikle yazmayı çok seviyorum. Ama yatma saatim ileri attıkça ertesi günün yorgun bir gün olma riski artıyor.

Öyleyse:
1. Artık iş dönüşleri arkadaşlarla sosyalleşmek için en hafifinden olsa da bira içmekten imtina ediyorum. Aylardır bira içmiyorum.
2. Artık en sık ayda bir yarım kadeh kırmızı şarap içiyorum. Zamanla sanırım hiç iç(e)meyeceğim.
3. Bir süredir akşam en geç 23.30'da yatağa giriyorum, sabah en geç 08.00'de yataktan çıkıyorum. Evet, bedenim daha rahat - ağrısız değil; yorgunluk yok değil - ama yorgun gün riski azaldı, sanki.
4. Ve tabii ki, sigara içmiyorum - bu yaştan sonra da içmeyi düşünmüyorum.

Bir virüsün hepimizi eşitlemese de benzer korkulara ittiği bir tarih diliminde bu yazdıklarım MSliler için önemli olduğunu düşünüyorum. Bedenimiz ne kadar zayıf düşerse o kadar hırpalanabilir hale gelir. Salt yorgun günleri ertelemek için değil COVID 19'dan olabildiğince uzakta durabilmek için de bedenimizi dinleyelim - aklımızla bedenimizi birbirinden gayrı düşmesin.

Ve bu süreci sizinle yaşayanların değerlerini bilin. Ben öyle yapmaya çalışıyorum. Şu sıralar yanımda olan - iyi ki öyle - anneme COVID 19 nedeniyle fiziksel olarak sarılamasam da içimden sarılıyorum - o da bunun farkında. Somon mırıl mırıl yanımdayken ve ağrılarımda şifa niyetine bana yaslanırken varlığına bir kez daha teşekkür ediyorum. Ertesi güne onunla uyanmak ve diğer sevdiklerimle uyanmak bu yaşamın değerini gösteriyor.

Yaşamın değerini bilebildiğimiz nice virüssüz günlere - diyelim.

As I talk about MS

So, here is a bunch of recent responses from those who hear about my MS-life, first time. Some are great, in total solidarity, written, told...