Doktorlar - ilaçlar - hastaneler - laboratuarlar vs.

'Peki' dedim, 'yazabilecek miyim; yüzebilecek miyim?' Sorarken olmasa da, sonrasında, belki daha doktorun odasından çıkmadan kulağıma arabeskimsi gelecekti, bu sorular. Bir o kadar da gerçek. Hafifçe ve kendimle dalga geçmeye meylederek, ileride kesinlikle anlatıya dahil etme sözü vererek, zihnime kaydettim bu soruları. Dudağımı daha da incelterek sağa çeken gülümsemenin tanımayanlara tuhaf gelen tanıyanlara merak veren ironisiyle kaydettim.

Doktor, tüm anlayışı, sakinliği, yumuşaklığıyla yanıtladı: 'Evet, ne yapıyorsanız, onu yapmaya devam edin. Kendinizle kavga etmeden, ama kendinizden vazgeçmeden.' Bu ikinci cümleyi aynı şekilde söyledi mi, tam hatırlamıyorum. Ama mealen böyle bir şeyler/di.

Bir seneye yakın bir süredir anlayamadığım şiddetteki boyun ağrımın ne anlama geldiğini anlamıştım. Anlamanın ne anlamı var sorusunu aklımdan savuşturuverdim - hâlâ öyle yapıyorum. Boyun MR'ı Beyin MR'ına götürmüş, Beyin MR'ı omurilikten sıvı almayı getirmişti. Doktor şaşkındı. Bir yandan beynimde biri aktif toplam altı, boynumda aktif bir lezyonla nasıl olup da o sıralardaki aktiviteleri yaptığımı merak ediyordu. Bir yandan ben bundan sonraki yaşantımı merak ediyordum. MS'i oradan buradan duymuştum; yakınımda MS'le yaşayan kimse olmamıştı; ailede yoktu; sıklıkla teşhis-tanı konulan yaş grubunda değildim. Ve bir süredir içinden geçmekte olduğum zorlu yaşamsal süreçte bu kadarı fazlaydı!

Doktorun ofisinden çıktıktan sonra ne kadar fazla duygunun ne kadar kısa anda akıldan, bedenden geçebileceğini fark ettim. Daha önce böyle olmuş muydu? Şimdi o güne geri döndüğümde - ve emin olun bu ilk kez değil - aşık olduğumda ve terk edildiğimde, çok sevdiğim bir insanı kaybettiğimde hissettiklerim hattında konumlandırabiliyorum. Ortak olan, hangi hissin bedenin neresinde durduğundan emin olmamaktı. Baskın duygu eminsizlikti. Sonra, bir an kendime acımaya meylettim; kendime acıyabileceğimi bilmek rahatsız bir hoşnutluk verdi - ne de olsa, ne kadar uzun süredir ikinci ve üçüncü şahısların sorumluluğunu üstlenmenin getirdiği, akıl ve beden sağlığına takılmama hâliyle yaşıyordum. Bir alan açılmıştı işte, kendime bakıp salt kendime üzülebilirdim. Ama olmadı. Beceremedim. Sıkıldım.

Tabii, nörolog sonrası tesadüfen terapist randevumun olması bu konuda etkili oldu, bence. Kısaca durumdan bahsedip, sustum. Karşılıklı susuştuk - sanırım.

Sonraki günler yüksek dozda kortizon alımı, şekersiz, tuzsuz diyet, bundan sonra yapılacaklar edilecekler, hiç beceremediğim aynı saatte yatma aynı saatte kalkma denemeleri ve MS'le ilgili okumalarla geçti.

Doktorun söylediği gibi insanlarla bu bilgiyi paylaşmaya heves etmiyor(d)um. 'Kiminle paylaşacağınız size kalmış' demiş, eklemişti: 'Ama dikkat edin bir kez paylaştınız mı, geri dönüşünüz yok.' Önce ne demek istediğini sezmiştim, MS hastası olduğum bilgisiyle yaşadıkça daha da net bir şekilde anladım. İnsanların hastalara, şu anda yaşadığım ülkede engellilik sınıflamasında olan bu hastalık için engellilere yaklaşımını tekrar tekrar deneyimledikçe daha da temkinli olmaya başladım. Ama bir yandan da, MS'le yaşamanın da kendi başına ve kendi içinde değerli olduğu inadıyla özellikle gizlenmedim. Teşhis-tanı sırasında söylediğimi sürekli olarak kendime tekrarladım: 'Bu hastalığı kucaklamayacağım, ama reddetmeyeceğim de... Bedenimin dediklerini dinleyeceğim; bedenimle aklımı olabildiğince uyumlu işletmeye çalışacağım.'

Söylemesi kolay...

Doktorun söylediklerini elimden geldiğince aklımda tuttum, tutuyorum. Elimden geldiğince, 'evet, ne yapıyorsam, onu yapmaya devam ediyorum.' Kendimle kavga etmiyorum; geçmişimi bugünüme alıştırmaya çalışıyorum. Yarın başka bir bedene ve ritme uyanma ihtimalinin yakınlığının artık daha farkındayım.

Öyleyse: Bugün hâlâ yazıyorum ve yüzüyorum; daha yavaş, daha sakin, daha aksak. Yüzerken sol bacağım iyice şımarıklık yapıyor. Teşhis öncesi bir bahar gününde yüzerken durakalan sol ayağım artık durmuyor; ama yüzerken tembelliğiyle nam salıyor. Yürürken oraya buraya kayıyor; yere sürtünüyor.

Bedenim beni terbiye ediyor; kendini terbiye ediyor.







No comments:

Post a Comment

Note: Only a member of this blog may post a comment.

As I talk about MS

So, here is a bunch of recent responses from those who hear about my MS-life, first time. Some are great, in total solidarity, written, told...